Paydaş Kapitalizmi

Ekonomist Milton Friedman, şirketlerin tek görevlerinin karlarını maksimize etmek olduğunu söylemişti. Bu yolla tüm toplumun yararının da gözetileceğini düşünüyordu. Zamanla bu düşüncenin çok sığ kaldığı ortaya çıktı. Tabii ki sermaye sahiplerinin çıkarları şirketler için her zaman öncelikli olmaya devam edecek ama günümüzde firmalardan daha fazlasını yerine getirmeleri bekleniyor.

Bu durumda “Beklenen kapitalizm nasıl olmalı?” sorusuna cevap bulmak gerekiyor. Aslında ekonomik sistemimizi gelecek nesiller için sürdürmek istiyorsak cevap ona göre olmalı. Genel olarak elimizde üç model var. Birincisi Friedman’ın da söylediği ve çoğu şirket tarafından benimsenen şirketin birincil amacının karını maksimize etmek olan “Hissedar Kapitalizmi”. İkincisi ekonominin yönünü hükümetin belirlediği ve Çin başta olmak üzere gelişmekte olan bazı ülkelerde uygulanan “Devlet Kapitalizmi”. Üçüncü seçenek ise son yıllarda bilinir hale gelen ve daha düşük kar demek de olsa hissedarlar dışındaki diğer etkileşimde olunan grupları da dikkate alan “Paydaş Kapitalizmi”. Birinci modelde her şey varlık sahiplerinin çıkarlarına göre düzenleniyor, ikincisindeyse devlet yönlendirici ve müdahale ediyor. Paydaş modeliyse daha geniş kapsamlı olup piyasa ekonomisi süreçlerini esas alırken, şirketlerin toplumun geneli için de sorumluluk taşımasını öngörüyor. 

Şu anda baskın model olan hissedar kapitalizmi, ilk olarak 1970’lerde ABD’de zemin kazandı ve sonraki yıllarda etkisini küresel olarak genişletti. Hissedar kapitalizmini savunanlar, bir şirketin sadece kâr amaçlı bir varlık değil, aynı zamanda sosyal bir varlık olduğu gerçeğini ihmal etmişti. Kısa vadeli sonuçları artırmaya yönelik kâr odaklılık, hissedar kapitalizminin gerçek ekonomiden giderek daha fazla uzaklaşmasına neden oldu. Günümüzde birçok şirket bu kapitalizm biçiminin artık sürdürülebilir olmadığının farkında. 

Paydaş kapitalizmi kavramı ise Klaus Schwab’ın 1971 yılında yazdığı «Dördüncü Sanayi Devrimi» kitabında uzun vadede başarılı olmak isteyen bir şirketin sadece hissedarlarına değil tüm paydaşlarına hizmet etmesi gerektiğini savunması ile ortaya çıkmıştır: “Şirketler sosyal birer organizmadır”. Schwab bugün, pandemiyle birlikte savunduğu yeni modelin daha da aciliyet kazandığını vurguluyor. Peter Vanham’la birlikte kaleme aldığı “Stakeholder Capitalism: A Global Economy that Works for Progress, People and Planet” (Paydaş Kapitalizmi: İlerleme, İnsanlar ve Gezegen İçin Çalışan Bir Küresel Ekonomi) adlı kitabının önsözünde Schwab, Covid-19 pandemisiyle, paydaş kapitalizminin daha da önem kazandığını belirtiyor ve bu kapsamdaki farkındalığın da arttığına dikkat çekiyor. “Şirketin sadece ekonomik bir birim değil, aynı zamanda sosyal bir organizma olduğunu ve sadece ekonomik hedefleri değil aynı zamanda sosyal beklentileri de yerine getirmesi gerektiğini düşünüyorum,” diyen WEF Başkanı; salgının, bencil ve kısa vadeli çıkarlar tarafından yönlendirilen bir ekonomik sistemin sürdürülebilir olmadığını anlamamızı sağladığına vurgu yapıyor.

Paydaş Kapitalizminin giderek zemin kazanması ve baskın model olmaya yolunda ilerlemesinin sebepleri arasında Covid-19 pandemisi ile birlikte Y ve Z kuşaklarına mensup çalışanların iş hayatında doğrudan etkili hale gelmeleri de bulunmaktadır. Bu kişiler artık hissedar değerini maksimize etmenin ötesinde değerleri olmayan şirketler için çalışmak, yatırım yapmak veya onlardan mal ya da hizmet satın almak istemiyorlar. Ayrıca özellikle çok iyi derecede eğitim almış elemanlar bugün işverenlerinden salt iyi ücretin ötesinde başka şeyler de bekliyorlar. Pek çokları hayatı anlamlı kılacak bir misyon arayışında. Şirketlerin bu konuya duyarlı olması gerekiyor.

Bu durum, Ağustos 2019’da Business Roundtable şirketlerini tüm paydaşların yararına yönetmeyi taahhüt eden ve 181 CEO’nun imzaladığı ve son cümlesi: “Her bir hissedarımız esastır. Şirketlerimizin, topluluklarımızın ve ülkemizin gelecekteki başarıları için hepsine kıymet verdiğimizi taahhüt ederiz.” olan “Bir Şirketin Amacına İlişkin Bildiri”nin yayınlanmasının ardından Ocak 2020’de Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Davos toplantısının ana mesajı “Paydaş Kapitalizmi” olarak belirlendi. Ardından Eylül 2020’de Dünya Ekonomik Forumu Uluslararası İş Konseyi (WEF IBC), şirketlerin çevreye, topluma ve yönetişime katkılarını ölçecek olan “Paydaş Kapitalizmi Göstergeleri”ni açıkladı. Dört büyük küresel muhasebe firmasıyla iş birliği içinde hazırlanan bu göstergeler dört kategoride (Yönetim, Gezegen, İnsan ve Refah İlkeleri) düzenlenmiştir. Paydaşların birbiri ile çatışma ihtimali çok yüksek olan çıkarlarının uzlaştırılması amacı ile hazırlanan bu göstergeler ile şeffaflık ve hesap verebilirlik konularının da önemi vurgulanmaktadır.

Yukarıda anlatılan yapılanlar kuşkusuz ilerleme yönünde çok önemli adımlar olmakla birlikte pratikte halen aşılması gereken birçok zorluk da bulunmaktadır. Değerin nasıl ölçüleceği, paydaşların çıkarlarının dengelenmesi ve uzlaştırılması bunların başında geliyor. Eylül 2020’de açıklanan göstergeler bu konuya açıklık getirme yönünde önemli bir adım olsa da şirketlerin kendi gerçeklerine göre uzun vadeli stratejilerini belirlemeleri gerekiyor. Şu anda herhangi bir yasal zorunluluk olmamakla birlikte, bu yönde ilerleyen şirketlerin uzun vadede varlıklarını koruyarak gelişme ve bu dünyaya iz bırakma olasılıkları çok yüksektir. Yapılan araştırmalar; paydaş kapitalizminin uygulanmasıyla ilgili zorluklara rağmen, sürdürülebilirlik konularına odaklanan şirketlerin daha düşük maliyetler elde ettiğini, çalışan verimliliğini artırdığını, riski azalttığını ve yeni büyüme fırsatları yarattığını ortaya koyuyor. Aslında, Bank of America Merrill Lynch’in araştırması, daha fazla paydaş katılımı ve ESG girişimlerinin kurumsal stratejiye entegre edilmesinin iflasların yaklaşık yüzde 90’ının önlenmesine yardımcı olabileceğini öne sürüyor.

Şurası muhakkak ki yakın gelecekte “Paydaş Kapitalizmi” ile ilgili gelişme ve evrilmelere hep birlikte şahit olacağız. 

Yazar: Çiğdem Palalı

“Paydaş Kapitalizmi” için 0 yanıt