,

İklim Krizi ve Sağlığımız

24 Mart Dünya Tüberküloz Günü ve 26 Mart da Dünya Epilepsi Günü olunca aklıma “İklim krizinin sağlımıza etkisi ne acaba?” sorusu geldi. Böylece bu yazı ortaya çıktı…

Sürdürülebilirlik konuşuyoruz, iklim krizi diyoruz; ekonomik, çevresel ve sosyal boyutlarını ortaya koyuyoruz. Sağlık olmadan hiçbirinin anlamı yok, onu da biliyoruz. Aynı bir sürü sıfırın en solundaki biri kaldırdığımızda ortada bir şey kalmadığı gibi…

Tam da bu yüzden iklim değişikliğiyle mücadelede sağlık konusunu en öncelikli olarak ele almamız gerekiyor. Bu konu, Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) de gündeminde ilk sıralarda olduğundan, örgüt sağlığın iklim değişikliği çalışmalarının öncelikleri arasında olması gereğini vurgulayan bir rapor yayımladı. Gelin hep beraber bu konu ile ilgili neler olabilir veya olacak bakalım.

2030 ile 2050 yılları arasında dünya üzerinde her yıl yaklaşık 250 bin ilave iklim değişikliği kaynaklı ölüm gerçekleşeceği tahmin ediliyor.

Aşırı hava olaylarının yol açtığı sel ve yükselen deniz seviyeleri, su kaynaklı hastalıklara da yol açıyor ve bu durum etkilenen insanların akıl sağlığını olumsuz etkiliyor.

Hava aşırı ısındığında aşırı terlemeye, yani su ve mineral kaybına neden oluyor; ayrıca kalp ve damar hastalıklarını tetikliyor.

İklim değişikliği ile giderek artan hava kirliliği ise kanser, astım ve çeşitli solunum yolu hastalıklarının artmasına sebep oluyor. Fosil yakıt kullanımı sonucu meydana gelen ve iklim değişikliğini tetikleyen hava kirliliği nedeniyle dünyada her bir dakikada 13 ölüm gerçekleşiyor. Bu durum tüm insanlığı tehdit etse de toplumun en savunmasız ve kırılgan kesimleri daha fazla etkileniyor.

En sonuncusu ile 2020 yılında karşılaştığımız pandemi boyutundaki salgın hastalıkların da iklim değişikliği nedeniyle daha sık ve daha da şiddetlenerek ortaya çıkma ihtimali artıyor.

Ormanların ve ilintili olarak vahşi kara hayvanlarının yok olması tabiatın o muhteşem dengesini bozdu ve bozmaya devam ediyor. Ormansızlaşma ve doğal düzene aykırı tarım uygulamaları da insanlarla hayvanların daha fazla temas etmesine ve hastalıkların daha hızlı yayılmasına yol açıyor. Örneğin, sıtma sivrisinekleri gibi hastalık taşıyan hayvanların küresel ısınma ile daha yaygınlaşması da karşılaşılan bir gerçek.  

Tabiatın düzeninin bozulması hem karadaki hem de sudaki biyoçeşitlilik kaybına yol açtığından gıda ve beslenme sorunları giderek çarpıcı hale geliyor. Yetersiz beslenme, sağlıklı gıdaya erişimin giderek imkansızlaşması ya da zararlı maddeler içeren besinler her geçen gün sağlığımızı daha fazla tehdit eder hale geliyor.

Peki neler yapılmalı ya da yapılabilir? Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 31 Ekim-12 Kasım tarihlerinde İskoçya’nın Glasgow kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansında (COP26) sunulan “İklim Değişikliği ve Sağlık COP26 Özel Raporu”nda, liderler ve ülke delegasyonlarına aşağıdaki maddeleri içeren bir çağrıda bulunuyor:

“Sağlıklı iyileşmeyi taahhüt edin, ekonomilerin salgın sonrası toparlanma sürecinin sağlıklı, yeşil ve adil şekilde gerçekleşmesi için adım atın. Sağlığımız pazarlık konusu değildir, BM iklim müzakerelerinin merkezine sağlık ve sosyal adaleti koyun. İklim değişikliğiyle mücadelede en yüksek sağlık, sosyal ve ekonomik kazanımları önceliklendirin. İklim değişikliğine karşı dayanıklı ve çevresel açıdan sürdürülebilir sağlık sistemleri ve altyapıları inşa edin. Özellikle kömür tüketimine bağlı hava kirliliğinden kaynaklı ölümleri engellemek için yenilenebilir enerjiye dayalı, adil ve toplumun tüm kesimlerini kapsayan dönüşüme rehberlik edin ve enerji yoksulluğunu sonlandırın. Sürdürülebilir ve sağlıklı kentsel tasarımla ulaşım sistemlerini teşvik edin. Sağlığımızın temeline, doğa korumayı ve bozulan ekosistemleri restore etmeyi yerleştirin. İklim ve sağlık açısından fayda sağlayacak sürdürülebilir ve dirençli gıda üretimiyle daha uygun fiyatlı ve besleyici beslenme biçimlerini teşvik edin. İnsanların hayatlarını kurtarmak adına daha sağlıklı, daha adil ve daha yeşil bir geleceğe finansman sağlayın. Sağlık sektöründeki uzmanlara kulak verin ve iklim için acil reçete hazırlayın.”

Raporda WHO Genel Direktörünün de salgının insanlar, hayvanlar ve çevre arasındaki hassas ve yakın ilişkinin iyice su yüzüne çıktığını belirtmesi dikkat çekiyor. Direktör Ghebreyesus ayrıca şunları söylüyor: “Gezegenimizi öldüren sürdürülemez seçimler, aynı zamanda insanların ölümüne neden oluyor. DSÖ, tüm ülkeleri, küresel ısınmayı 1,5 dereceyle sınırlandırmak üzere COP26’da kararlı adımlar atmaya davet ediyor. Bu kapsamda atılacak adımlar yalnızca yapılması gereken şeyler olduğu için değil, aynı zamanda kendi çıkarlarımıza uygun olduğu için atılmalı.” 

İklim değişikliğinin sağlık konusunda etkilerine dikkat çekmek için söz konusu raporun yanı sıra dünyanın farklı bölgelerinde görev yapan 45 milyon doktor ve sağlık sektörünü temsil eden 300 kuruluş da aynı zamanda bir açık mektup yayımladı.

Mektupta, Paris Anlaşması kapsamındaki iklim taahhütleri ve planlarına sağlık konusunun da dahil edilmesi istenirken, yüksek gelirli ülkeler, sera gazı emisyonlarını daha fazla azaltmaya, düşük gelirli ülkelere vadettikleri finansmanı sağlamaya davet edildi.

Mektupta uzmanlar, tüm ülkeleri fosil yakıtlardan uzaklaşmaya ve salgın sonrası toparlanma sürecinde yatırımların iklim eylemiyle birlikte sosyal ve sağlık eşitsizliklerini de azaltacak şekilde gerçekleştirme çağrısında bulundu.

Tüm bu çağrıların hak ettiği karşılığı bulacağı sürdürülebilir sağlıklı bir gelecek dileğiyle…

Yazar: Çiğdem Palalı

“İklim Krizi ve Sağlığımız” için 0 yanıt